Ulu Önder Atatürk ün bizlere en büyük armağanı olan Cumhuriyetin 97 inci kuruluş yıl dönümünü törenlerle kutladık. Atatürk e bağlılığımızı bir kez daha ifade ederek şükranla andık. Ülkemizin içerisin de bulunduğu durumu değerlendirdiğimizde Atatürk ün ne kadar büyük bir lider olduğunu daha iyi kavrıyoruz. Atatürk Cumhuriyeti kurduktan sonra emperyalistleri, Siyonistleri ve işbirlikçilerini ülkeden kovarak tam bağımsızlık ilan etmiştir. Türk İslam sentezi üzerine kuruduğu Milli Devlet hızla kalkınmaya başlayınca, emperyalist güçler rahatsız olarak rotayı ülkemize çevirmişlerdir.
Çok partili siyasal sisteme geçiş, Adnan Menderes in iktidara gelmesi, Natoya üye olma, 60 ihtilali, 12 Mart muhtırası ve sonun da 80 ihtilali ABD nin ülkemiz üzerinde işbirlikçileri ile yaptığı plan ve eylemler sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bütün bu gelişmelerin sonunda önemli olan 1980 ihtilalidir. 80 ihtilali cemaatlerin mal varlığını kamulaştırmamıştır. Bunun altını çizmek gerekir. 1970 lerde örgütlenen Fetö ve PeKaKa 1980 ihtilalinden sonra gelişme yükselme dönemlerini girmişlerdir. Sonuçta Fetö terör örgütün devleti ele geçirdiği dönem olarak karşımızda bulunmaktadır. Pe ki bu gelişmeler karşısında Devletimiz ve siyasilerimiz ne yapıyordu. Açıkça söylemek istiyorum ki hiçbir seçilmiş devlet yöneticisinin hain olduğuna ihtimal vermiyorum. Ancak ne olmuştur. Siyasilerin önüne konulan işbirliği ve çözüm önerilerini yeteri kadar incelemeden kabul edilmesi bu sonuçların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Örneğin ABD liler 2001 ekonomik krizini ülkemize yaşattıktan sonra, hükümet seçime gidince yeni hükümet arayışları içerisinde Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’na geldiklerini ve kendisine destek vererek iktidara getireceklerini belirterek işbirliği teklifi ettiklerini ve Muhsin Başkanın bunları reddettiğini biliyoruz.
2003 ten itibaren Devleti ayakta tutan güç olarak gördüğümüz Türk Silahlı Kuvvetleri, MİT Başkanlığı, Yargı gibi devletin önemli kurumları ile birlikte Tüm Bürokraside Fetö nün yüksek derecede örgütlenmesine hız verdiğini sorgusuz bir şekilde devletin bürokrasisinin el değiştirdiğine şahit olduk. Ayrıca devletin denetim gücünün bu süre içerisinde giderek eritildiğini de gördük. Bu süre içerisinde yeni işadamları türedi, basın el değiştirdi, yeni ekonomik güçler ortaya çıktı. Zenginler değişti. 15 Temmuz hain işgal girişiminden sonra devletimiz tekrar toparlanmaya başladı. Aceleci bir şekilde Başkanlık sistemine geçildi. Bir takım Fetöcüler kaçtı, kimi cezalandırıldı. Bunları hep birlikte gördük görüyoruz. Ancak bu hainlerin ülkemizin en üst noktalarına getiren siyasileri bir türlü bulup sorgulayamıyoruz. 15 Temmuz öncesi 17-25 Aralığa kadar Merhum Kamer Genç dışında bunlarla aktif mücadele eden bir siyasi hatırlamıyorum. Sadece Merhum Alparslan Türkeş Bey sağlığında Fetönün ABD ye kaçırılmasına engel olduğunu biliyoruz. MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli 2012 de Fetö çıkışı yaptı. Ak Partililer neredeyse Devlet Bey’i bir kaşık suda boğmaya çalıştı. Muhsin Başkanı da Fetö’cüler şehit etti.
Yukarıda anlatmaya çalıştığım şey şudur. Türk Siyasetini dün ve bu gün yöneten kişiler bu bakımdan sabıkalı siyasilerdir. Bunlar Fetö nün devlete sızmasına engel olmadıkları gibi, ayrıca zemin hazırlamışlardır. İktidar muhalefet fark etmez. Bu dönemde Türk Siyasetin de söz hakkı olan herkes sorumludur sorunludur. Başarısızlık ortadadır. Bu siyasilerle de bir yere varılmayacağı görülmüştür. Siyaseti meslek olarak edinmek kimseye bir yarar sağlamıyor. Siyaset onure bir meslek olmalıdır. Milletin içerisinden çıkacak, emperyalistlere karşı, tam bağımsız olan bir siyasi harekete ihtiyaç var. Memleketini seven, gerçek ülkücüler, gerçek Atatürkçüler, gerçek vatanseverlerin bir araya gelerek ilçelerden illerden öğütlenmeye başlamak suretiyle Ankara da birleşilerek, dışarıdan veya içeriden hiçbir kişi ve kuruma diyet borcu olmayan Türkiye Cumhuriyeti nin kurucu değerlerine sahip yeni bir siyasi harekete acil ihtiyaç var. Türk kimliğine sahip çıkacak, din ile devlet işlerini birbirinden ayırarak Kuvvetler ayrığı sistemi içerisinde, bireysel inanç ve ibadet hürriyetini teminat altına alan, hukukun üstünlüğüne dayalı, sorgulayan, denetleyen adaletli bir yönetim sistemi Türk Milleti ve Devletinin bekası için elzemdir. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızda ki asil kanda mevcuttur.
Saygılarımla.