O gün Başbağlar Köyü yaz aylarının en canlı günlerini yaşıyordu.

Güneş yarın yeniden doğma sözü verip dağların tepelerinden kaybolurken, köyün erkekleri ezan sesiyle caminin yolunu tuttu.

Kadınlar çocuklarına, torunlarına en güzel ninnileri söyleyerek uyuttu.

Cami de eller Yaradan'a açılmış, dudaklar kıpır kıpırdı.

Kadınlı erkekli bir gurup terörist bir anda köyü bastı.

Cemaatin namazı az sonra katili olacak silahların namlularıyla bozuldu.

Köyün bütün erkekleri bir alana getirildi.

Teröristler 1.5 saat çeşitli konuşmalar yaptı..

Biraz sonra öldürecekleri kurbanlarıyla alay bile etti.

Rıfat Aydın, “Biz ne yaptık ki” diyecekti, diyemedi.

Hüsnü Öztürk, gözü dönmüş canilere tüm babacanlığıyla “Oğlum-kızım bu şaka mı bu” diye soracaktı soramadı.

Kurşunlar yağmur olurcasına 28 kişinin üzerine yağdı.

28 masun insanın bedeni bir bir toprağa düştü.

Gözü dönmüş caniler bununla da kalmadı.

Evlerde bulanan 1’i çoçuk 5 kişiyi de diri diri yaktı.

Başbağlar’da cansız bedenler yatıyordu.

Başbağlar yanıyordu.
Katliamın 31. yıldönümünde yine Başbağlar Köyü’nde bu senede yas ve gözyaşı sel oldu.

Katliam meydanında biraraya gelen köylüler 31 yıl önceki acıyı bir kez daha yaşadı.

Masum insanların kanını emen toprak yine ağladı.